Ercan Güven, Fenerbahçe’ye hayran kaldı! ‘Rayına oturdu şampiyonluk treni’

Trendyol Süper Lig’in 3’üncü haftasında Rizespor ile Fenerbahçe karşı karşıya geldi. Sarı-lacivertliler, zorlu deplasmandan 5-0 gibi rahat bir skorla galip ayrıldı.

Fenerbahçe’nin maç fazlasıyla ve averajla liderliğe oturduğu gecenin ardından Milliyet’in usta kalemleri değerlendirmelerde bulundu. Ercan Güven, sarı-lacivertlilerin performansına hayran kaldı.

İşte Rizespor – Fenerbahçe maçının ardından yapılan değerlendirmeler…

‘O’ F.BAHÇE ‘BU’ F.BAHÇE İŞTE | ERCAN GÜVEN

Muhtemelen bu sezonki en iyi maç başlangıcıydı Fenerbahçe’nin… En iyi maç bitirişi ve tabelası olduğu ise kesin!
Sokaktaki büyük bıkkınlığın ve kızgınlığın onlar da farkında olmalıydı.

Tempoluydu. Orta sahaya hakimdi. Sabırlıydı takım. Çünkü özgüveni yerindeydi. Geçiş oyunlarının vazgeçilmezi ve üstadı Fred dönmüştü. Onun varlığı diğer futbolcuları ne kadar etkiledi bilemem ama Szymanski ve İsmail de birer vites üstteydiler sanki. Hatta Djiku ve Oosterwolde bile.

Zaten bu sıçramayı yapamasaydı Fenerbahçe, Rize’den Karadeniz’e atlayıp karanlık bir bilinmeze doğru gidebilirdi.
Rizespor o kadar sert oynuyor, Fenerbahçe her topa sahip olduğunda öyle bezdirici ve acımasız adam adama markaj yapıyordu ki, bırakın gol atmayı geriden oyun kurması bile zordu Fenerbahçe’nin. Bir devrede 17 faul olmuştu maçta.

Zaten maçın heyecanlı ama pozisyonsuz başlama sebebi buydu.
Fred bu konuya da el koydu. Henüz 16. dakikada
uzaktan attığı gol ve Rizespor’un tüm gayretine
karşın buna yanıt verememesi asıl etkisini maçın ikinci
yarısında gösterdi.

‘F.BAHÇE SAHANIN PATRONUYDU’

Rizespor sürdürülemez enerjisini ve hırsını kaybetmeye başlarken Fenerbahçe sahanın patronuydu. 53’te çözülmeye ve geride boşluk bırakmaya başlayan rakiplerin affetmez cezalandırıcısı Dzeko skoru 0-2, sahadan ayrı haftalarını geri almak isteyen Fred 0-3 yaptı. Adından Fred’in hat-trick’i; 0-4…

Fenerbahçe’nin oyununa şapka çıkarmak zorunda kalan Rizespor’un kendi kalesine gönderdiği “bonus” ile skor 0-5 oldu ki, ardında her futbolcuyu diri ve oyunun içinde tutmak isteyen Mourinho’nun beş futbolcuyu sahaya sürmesi vardı. İrfan Can ve En Nesyri en başta.

Görünüşe göre rayına oturdu Fenerbahçe’nin şampiyonluk treni. Hızlı giden geçsin. Lakin ne Fenerbahçe’nin ne Mourinho’nun traversler üzerinde zıplayan tekerleklerle perişanları oynama hakkı yoktu.

TEK KİŞİLİK DEV KADRO | BURCU KAPU

Şampiyonluk kadrosu kuran Fenerbahçe için Göztepe’de tökezledikten sonra Rize’den kayıpsız dönmek önemliydi. Sezonun erken haftalarının en ideale yakın oyun görüntüsünü çizen sarı-lacivertliler bu zorlu deplasmandan sadece üç puanla değil bir de attığı gol sayısı kadar özgüvenle döndü.

Hocanız Mourinho olunca takım doğal olarak özgüvenli olur diye düşünebilirsiniz. Ama hem Lille hem de Göztepe maçında son dakikada yenen goller, hocanın tercihleri soru işaretleri doğurmuştu. Ama dün tek başına bir oyuncu çıktı ve takımın hem oyununu, hem temposunu, hem de moralini yukarı çekti.

O oyuncu Fred. Geçen yıldan beri yokluğu bir yara, takımın hücuma çıkarken de savunmaya geçerken de omurgası. Varlığı ve yokluğu arasında sadece oyun değil arkadaşlarının bireysel performansı da değişiyor. İsmail’in oyununu yukarı çeken o, takım boyunu kısaltan o, merkez savunmasını güçlendiren o, hücumu başlatan o.

Dün Fenerbahçe geriden topla çıkarken iyi bir görüntü çizdi, orta sahada top kaybına fırsat vermeden oyun ritmini belirledi ve topu ön bölgeye taşıdı. Ancak ön bölgeye geldiğinde özellikle Tadic ve Dzeko’dan sebep oyun temposu çok düştü. 38 yaşındaki Dzeko dünkü maçla birlikte sezonu 7 maç ve toplam 575 dakika ile açmış oldu.

Gol atmış olmasına aldanmadan söylemek gerekiyor, statik oyunu, kaçırdığı pozisyonlar ve zaman zaman fiziğinin tempoyu kaldırmadığını belli eden görüntüsü dikkate alınmalı. Hele ki kulübede pahalı transfer En Nesyri oturuyorken.

Diğer yandan İlhan Palut’un gittiği her takıma kazandırdığı kimlik, iştahlı futbolu düşününce hocanın bu maçın ardından başta kaleci Gökhan olmak üzere oyuncuların bireysel performansıyla ilgili bir karar alması şart duruyor. Rize yönetimin hızlı bir refleks gösterip saha zeminini iyileştirmiş olması dün Rizespor adına tek olumlu görüntüydü.

Ancak zemini de yenileyip yaptırsan, dünyanın en iyi hocalarını, en pahalı futbolcularını da getirsen, hakem performansını belli bir standartta tutamadıkça ülke futbolunu da, ligin değerini de yükseltmek mümkün değil.

FENERBAHÇE’NİN MERKEZ ORTA SAHASI | UZAY GÖKERMAN

Güne Fenerbahçe tarihinin en önemli teknik direktörlerinden Christoph Daum’un vefat haberi ile başlamıştık.
Daum deyince yakın dönem hemen tüm Fenerbahçe taraftarının aklına şampiyonluklar kazandıran teknik direktör geliyor olmalıdır.
Fenerbahçe futbol rönesansı 2003’te onunla başladı ve 2010’da da onunla bitti diye bir tespitte bulunursak sanırım hatalı bir cümle kurmuş sayılmayız.
Şampiyonluklarla birlikte Fenerbahçe’ye kalıcı ve kazandıran bir sistem getirdiğinin de altını çizmemiz gerekiyor.

Bu sistemle birlikte uzunca bir süre devamlılığı olan, istikrarlı bir takım görüntüsüne büründü Fenerbahçe. Öyle ki yapılan transferler nokta atışı bu sistemin içinde yerli yerini buldu; bazıları da kadro içinde farklı görevler üstlenerek pozisyonel anlamda evrildiler.
Daum sonrasında takımı çalıştırmış olan Zico, Aragones ve Aykut Kocaman da sıkıştıkları dönemlerde bu sisteme geri dönme ihtiyacı hissettiler.

Gerçekten çok önemli bir futbol adamıydı.
2006’da Denizli’de kaçan şampiyonluğun sarsıntısı ile her şey toz duman olunca o da bir anda ortadan kaybolmuştu. Kalsaydı ve o kadro dağılmasaydı Fenerbahçe’nin tarihi nasıl gelişirdi bilemeyiz ancak her anlamda haksızlıklarla dolu dönemin çok önemli şahitlerinden biri olarak aramızdan ayrıldı.

Daum sonrasında Fenerbahçe bir daha hiçbir şekilde onun zamanındaki istikrarı ve huzuru bulamadı. Bunun 2011 ile başlayan ve halen devam eden süreçle çok yakın ilgisi olmakla birlikte Christoph Daum kalibrasyonunda bir teknik direktör eksikliği ile bağlantısı bulunduğu da kuşku götürmez bir gerçekliktir.
Evet… Fenerbahçe bu sezon belki de Daum’dan çok daha kariyerli bir teknik direktörle yeniden bir sistem ve istikrar arayışı içine girdi.
Jose Mourinho bir taraftan yeni bir ülke, farklı bir futbol iklimine alışmaya çalışırken, diğer yandan yönetimine teslim edilmiş takımdan beklentileri karşılayacak bir ekip yaratma uğraşı veriyor.
Kesinlikle hiç kolay değil…

Geçen haftayı, 2-2 sonuçlanan Göztepe maçı sonrasında Türkiye’nin futbolu kendisinden çok daha iyi bilen ulemalarının yoğun eleştirisi altında geçirdi. Böyle zamanlarda ülkenin dilini bilmemek, onu takip etmemek büyük şans olmalıdır.
2016 yılında Manchester United’ın başındayken Fenerbahçe ile eşleşmiş, kaybettiği maç sonunda da bir gazetecinin “kadro mühendisliği” üzerine sorduğu bir sorusu karşısında “bu ne saçma bir soru” şeklinde bir tepki göstermişti.
Çünkü mühendislik bu ülkede öylesine sahip olduğu değerden uzaklara itildi ki futbolu yorumlayanlar için “kadro kurmakla” bir araya getirilir oldu.

Şimdi aynı gazeteci, yorumcu, haberci grubu bu terminoloji ve paradigma ile oyunu, daha beteri de Mourinho’yu değerlendiriyor.
Kuşkusuz bu cümlemizden “Mourinho eleştirilmez” sonucu da çıkarılmamalıdır. Elbette eleştirilir ama doğru bakış açısı, araç ve donanımlarla.
Bir kere daha burada yineleyeyim; ülkemizde futbol sevilmediği gibi aslında sanıldığı kadar da bilinen bir oyun da değildir.

Bu ülkenin son 30 yılında hala hakemler konuşuluyorsa, onlar işini bitirdikten sonra da yine sadece onlar konuşmaya devam ediyorsa orada oyunu izleyenlerin bu işi bildiklerini iddia etmeleri “dramatik” bir kendini kandırmadır.
Dün maç 3-0 olduktan sonra Rizespor taraftarının, kariyerinin neredeyse tamamının Rize’de geçtiği kalecilerini önce ıslıklamaları, peşinden de yuhalamaları da buna çok güzel bir örnektir.
Yine maç oynanırken eski bir hakemin sosyal medya hesabından maçı “Gökhanbahçe” şeklinde değerlendirmesi ve yaptığı vurgu çok çarpıcıdır.

Yorumcusu böyle olan bir oyunun ülkede gelişmesi mümkün müdür?
Sahada olan biten taktik, kurgu, sistemle ilgilenmeksizin direkt olarak karanlık tarafına dikkat çeken bu kişilerin işin vukuu’ndan çok şüu’yu mesele edindikleri ve insanları bununla zehirledikleri ortadadır.
Ayrıca karanlık tarafı her seferinde Fenerbahçe maçlarıyla bir araya getirmeleri, konu diğerlerine geldiğinde işin başka yönleriyle vakit geçiştirmeleri de tesadüfle açıklanamayacak kadar kasıtlıdır.
İmamın hali böyle olunca cemaatin başka davranmasını beklemek de kuşkusuz kendini kandırmak olacaktır.

İnsan ister istemez kendisine şu soruyu da soruyor. Ortalık bu kadar karanlık ve kirlenmişken, nasıl oluyor da “adamın ciğerini bilecekken kadar konuya hakim olan bu kişiler” herkese namus dersi verecek kadar tertemiz, sütten çıkmış ak kaşık kalabiliyorlar?
Bunun reçetesini çok iyi biliyoruz elbette!
Peki…
Buraya kadar bizimle kalmayı sürdürmüş okuyucu ile artık futbol üzerine konuşmaya başlayabiliriz sanırım.

Geçen sezon Fenerbahçe’nin Rizespor deplasmanında hangi saha şartlarıyla oynadığını hatırlayınca Ligin üçüncü haftasındaki bu ılıman iklim ve güzel çim kuşkusuz futbolcunun içini rahatlatmış olmalıdır. Saha şartlarının her takım için eşit şartlarda olması adil rekabetin bir parçasıdır. Bu detayı her fırsatta konuşmayı sürdüreceğiz.
Fenerbahçe sezon başından itibaren Ferdi’nin yokluğunu kabul ederek yeni bir düzen kurmaya odaklanıyor.
Bu ne demek?

Kanatların etkinliğinin azaltılıp, merkez alanın kalabalıklaştırılarak oyunu kurması anlamına geliyor.
Bu kurgunun içinde Szymasnski çok önemli ve kilit oyuncuya dönüşüyor. Geçen sene kaleye çok daha yakın ve gol pozisyonlarının tam içinde olan Polonyalı oyuncu artık üçüncü bölgede gezerek hem baskı yaparak hem de oyunu yönlendirerek aktif bir rol alıyor.
8 numaralı bölgede sahanın her iki yarı alanına basan Fred de Szymanski’nin etkinliğini logaritmik bir şekilde artırırken; İsmail de 6 numarada kazandığı toplarla 8 ve 10 numaranın güvenliğini sağlıyor.

İsmail dün girdiği 10 ikili mücadelenin sekizini kazanırken maçı 65/70 gibi çok yüksek bir pas isabetiyle tamamladı.
Merkezin bu kadar etkin ve üretken olduğu bir ortamda kuşkusuz kanatlara fazla iş düşmesi beklenmemelidir.
Fred’in üzerine yüksek isabetli şut ortalamasıyla maçı 3 golle tamamlaması Fenerbahçe’ye farkı getiren etken oldu.

Geçen sezon da Fenerbahçe iyi bir oyun planı ile başlamış, üst üste gelen sakatlıklar sonucu hem kadronun bütünlüğü hem de taktiksel kurgu bozulmuştu.
Burada en kritik rolün Fred’te düğümlendiği gerçeğini artık hepimiz görebiliyoruz ve bu oyuncunun alternatifinin henüz üretilememiş olması merkezden oyun kurma sisteminin önündeki en büyük engel şeklinde duruyor.

Sezon boyu düşünüldüğünde her şeyden önce buraya bir katkı sağlanması doğru bir transfer yönetimi olacaktır diye düşünüyorum.
Fenerbahçe’nin duran top, özellikle de kornerlere daha fazla çalışması gerekiyor.
Dün Rizespor karşısında çok iyi mücadele eden, koşan, pas aralarına giren, top kazanan bir Fenerbahçe izledik. Bunların iyi işaretler olduğu da ortada. Sezona çok erken başlayan ve güç yüklenen takımın yavaş yavaş bunu sahaya yansıtacağı görülüyor.

5 gün sonra bir maç var, sonrasında da 15 günlük bir Milli araya gidilecek. Aradan sonra da Fenerbahçe’nin biri Avrupa diğeri (ertelenmezse) Galatasaray derbisi olmak üzere çok önemli iki sınavı olacak ve bize takımın seviyesi hakkında önemli fikirler verecektir.