İZMİR – Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’nden Prof. Dr. Recai Coşkun, karşılaştığı birçok “bilimsel makalenin” ve “bilimsel kitap ve kitap bölümlerinin” hiçbir bilimsellik kaygısı taşımadığını görmesi sonucu, içeriği ve kaynakçası “uydurma” olan bir makale hazırladı. Coşkun bu makaleyi hakemli bir dergiye yolladı. Coşkun’un makalesi kısa sürede kabul aldı ve yayımlandı.
Makalede, “M.Ö. 3000 yılında Oğuz Kağan’ın yazdığı kitap”tan “Hitler’in Gamalı Haç Yayıncılık’tan çıkan kitabı”na kadar gerçek olmayan, düzme eserlere atıflar yer aldı. Yaşanan bu durum yayımlanan makalelerle ilgili birçok soru işaretini de beraberinde getirdi.
Coşkun, yayımladığı bir dosya ile uydurma makalesi ile ilgili merak edilen sorulara yanıt verdi.
‘EN AĞDALI CÜMLELERİ KURARAK NE KADAR SAÇMALAYABİLİRİM?’
Kurguladığı makalenin iki sayfalık bir taslağını akademik hassasiyetleri yüksek ve düzenli olarak bilimsel tartışmalar yaptığı üç meslektaşına gönderdiğini söyleyen Coşkun, aldığı geri bildirimlerin kendisini cesaretlendirdiğini söyledi:
“Makale önsözde sıkça tekrarlanan birbiriyle çoğunlukla çelişik terimlerin çevresinde örgülendi. Temel dürtüm ‘en ağdalı cümleleri kurarak ne kadar saçmalayabilirim?’ idi. Makalenin ‘İacer’ yani tersten ‘Recai’den yapılan başlık altı alıntısında ‘…’zira saçmalamada bilgeliğin tözü vardır. Bütün bilgelikler ilkin saçmalık damgası yeme kaderini paylaşır’ demektedir 2016, s.1).’ Ben de son dönemlerdeki okumalarımın ve bende derin izler bırakan düşünürlerin popüler kültür ile harmanlanması biçiminde bir saçmalama ilkesi geliştirdim. Gerisi kendiliğinden geldi. Elimde onlarca sayfa malzeme birikti. Onların bir kısmını makaleye dönüştürdüm.”
‘HİÇBİR HAKİKİ ÇALIŞMAMA NASİP OLMAYAN BİR POPÜLARİTEYE ULAŞTI’
Makaleyi hangi dergide yayınlayacağına karar verirken, “Dergipark’ta yer almalı, ücret talep etmeli, editörünün unvanı profesör olmalı” şeklinde üç ölçüt belirlediğini vurgulayan Coşkun, “’Social Sciences Research Journal’ dergisi makaleyi gönderdiğimde bu üç özelliğe sahipti. Ancak, sözü edilen makalenin yayınlanmasından bağımsız olarak, bir yılda çıkardığı 15 sayı nedeniyle ‘Dergipark’tan çıkarılmıştı” dedi.
Makalesini bu dergiye göndermesinde belirleyici olan bir başka nedenin, derginin belgeleriyle ilgili bağlantılar tıklandığında belgeler yerine diş kliniğinin reklamına ulaşılması olduğunu ifade eden Coşkun, “Bu makaleyi ünlü olmak için mi yaptınız?” sorusuna ise şöyle yanıt verdi:
“Şahsıma ait bir sosyal medya hesabı yoktur. Makaleyi yalnızca 300 civarında akademisyen meslektaşımla akademik çalışmalarımızı paylaştığım ‘researchgate’ platformunda paylaştım. İyi bir işletmeci ve girişimci olmadığım şundan belli ki ‘elimdeki ürünün’ ne denli kıymetli olduğunu takdir edip ‘piyasaya’ süremedim. Makalem sosyal medyada bilmediğim hesaplarca paylaşıldı. Bugüne kadar yaptığım hiçbir hakiki çalışmaya nasip olmayan bir popülariteye ulaştı. Ama bu benim planladığım yahut öngördüğüm bir şey değildi. Kaldı ki böylesi bir makale yapmak kendimi her yönüyle sorgulatmayı da göze almak demektir. Aldığım teşekkürlerden bir kısmının ‘cesaretimden’ dolayı olmasının ne anlama geldiğini idrak edecek durumdayım. Dahası, bundan böyle Türkiye’de makale yayınlatma alanımın hayli kısıtlandığının da farkındayım.”
‘EDİTÖRE AKADEMİK TOPLULUKTAN ÖZÜR DİLEMESİNİ SÖYLEDİM’
Dergide bu tür bir makalenin yayınlanmasının diğer makaleleri şaibeli kılmayacağını belirten Coşkun dergi ve editörü ile ilgili şu yorumu paylaştı:
“Dergi editörü olaydan sonra beni aradı. Haliyle çok müteessir. İki hakeme gönderdiğini belirtti. Kendisine editörün de sorumlu olduğunu söyledim. Editör, kendi uzmanlık alanının Ekonometri olması nedeniyle makaledeki kurguları fark edemediğini söyledi. Oysa makaleyi bir alan editörüne göndermesi gerekirdi. Dolayısıyla bunlar kabul edilebilir gerekçeler değildir. Bir kişinin yönettiği bir akademik dergide yılda 15 sayı basılmaz. Her sayıda onlarca makale yer almaz. Diş kliniği reklamı olmaz. 500 TL olan yayın ücretini ‘talep koşullarına’ bağlı olarak 1000 TL’ye çıkarmaz. Doçent olmak isteyen meslektaşlarının bu kaygısını maddi getiriye dönüştüremez. Editör kadar hakemler de bu rezaletten sorumludurlar. Editöre böylesi bir olayın parçası olduğu için akademik topluluktan özür dilemesi yönünde görüşlerimi aktardım.”
‘UZUN YILLAR AKADEMİK ÇALIŞMA YAPMAMIŞ HOCALAR ÇOK HOŞNUT’
Makaleyi siyasi malzeme yapanların makaleyi okumadıklarını, sadece kaynakçadan hareketle yorum yaptıklarını vurgulayan Coşkun, bu durumun da kendi içinde bir başka ‘ironi’ olduğunu belirterek ne tür tepkiler aldığını şöyle anlattı:
“İlk grupta benimle aynı kaygıları taşıyanlar var. Onlardan gelen tepkilerin büyük çoğunluğu övgü ve teşekkür biçiminde. Birçoğunun kahkahaları hâlâ kulağımda. Bir grup ise makaleyi siyasi malzemeye dönüştürme çabasında. Oysa bu durum siyasi olmaktan çok sosyolojik ve ahlakidir. Makaleyi siyasi malzeme yapanlar (ki bunların çoğu sadece kaynakçaya bakarak yorum yapıyorlar) ikinci grubu oluşturuyorlar. Bu grup için bir sonraki sayfada bazı eserler önerdim. Makaleyi düşük yayın başarımlarına gerekçe gösterenler ise en küçük grubu oluşturuyor. Yıllar boyunca akademik çalışma yapmamış hocalarımız bu makaleden çok hoşnutlar: ‘İşte biz bu yüzden makale yayınlamıyoruz!’ deme haklarını keyiflerince kullanıyorlar.”
‘DENİZ SEKİ, KÜÇÜK EMRAH VE M. GÜRSES MARKSİST DEĞİLDİR’
Coşkun, “Makaleye bilimsel eleştiriler geldi mi?” sorusunu şöyle yanıtladı:
“Evet. İlkin asistanım endişeli bir sesle ve yutkunarak ‘Hocam nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum. Bazı arkadaşlar aradı. Bir makale kaynakçası gönderdiler. ‘Recai Hoca rezil oldu’ dediler. Bu kaynakçada bazı hatalar var, hoca hemen düzeltsin önerisinde bulundular’. Kendisine ‘Sakin ol, ben gerekli düzeltmeyi yaparım. Sen de o arkadaşlara söyle makalenin tamamını okusunlar acaba başka hatalarım da var mı, bildirsinler lütfen’ diye salık verdim.
Sosyal medyada bir hocamız uyardı: ”Kağan, O. (M.Ö. 3000)’ tarihi çok yanlış olmuş’ dedi. Doğrusu ‘M.Ö. 3001′ olmalıydı.’ Emin olamayınca ben de iktisat tarihçisi değerli bir hocama bunun doğrusunun ne olduğunu sorunca kendisi, ‘3001 de yanlış’ dedi, ‘Doğrusu 3002 olmalı ama İsa’dan sonra!’
Çok değerli bir meslektaşım makalede bariz hatalar olduğunu söyledi ve özellikle şu düzeltmeleri önerdi: ‘Engels’in Marks’a ‘iki gözüm’ dediğini gösteren bir mektup yoktur’. ‘Deniz Seki, Küçük Emrah ve M. Gürses Marksist değildir’, ‘Manifesto 1948’de değil, 1848’de yayınlanmıştır, o yüzden hortlaktan korkmana gerek yoktur, hem hayalet Türkiye’de değil, Avrupa’da dolaşıyor’, ‘Diyalektiğin Moskova’da öldüğü burjuvazi söylentisidir, o yaşıyor ama yerini bilen yok'”
‘AKADEMİK TEŞVİK UYGULAMASI SONLANDIRILMALI’
“Akademik topluluğun en bilgesi değilim. En zekisi, en kahramanı, en niteliklisi hiç değilim” diyen Coşkun, şu önerileri sıraladı:
-Doçentlik sözlü sınavı mutlaka geri getirilmelidir. Bu yolla emeği olmadan makaleye adını yazdıranları ayıklamak mümkün olacak; bilimsel çalışmalara daha fazla özen gösterilecektir (Üniversitelerarası Kurul Başkanlığı’nın 2024 yılından itibaren geçerli olmak üzere doçentlik başvuru yayınları için getirdiği ölçütler olumlu olmakla birlikte yeterli değildir).
– Akademik teşvik uygulaması sonlandırılmalıdır. Nitelikli yayınlar başka yollarla desteklenmelidir.
– Bir derginin ‘TR Dizin’de taranabilme ölçütleri açıkça duyurulmalı ve bu ölçütler her dergiye sıkı biçimde uygulanmalıdır. TR Dizin’de yer alan dergilerin yayın süreçlerini kişisel ilişkiler üzerinden değil, akademik kaygılar doğrultusunda yürütmeleri sağlanmalıdır. Çok nezih ve özenli dergilerin yanında kendi klanı dışında kalan akademisyenlere zinhar yol vermeyen dergiler de mevcuttur. Editörlerin ve yönetim ekiplerinin eser sahipleriyle kurdukları iletişim dili bazen sorunlu ve incitici olmaktadır.
– Batıda ‘açık erişim’ gerekçesiyle geliştirilen ‘makale ücreti’ talebi Türkiye’de zaten açık erişim olan dergilerde giderek yaygınlaşmaktadır. Özellikle kamu üniversiteleri dergilerinde yaygınlaşan ücret talebi uygulamasına son verilmelidir.
– Derleme kitap uygulamasına (e-postam ücret karşılığı seri üretim derleme kitap bölümü duyurusuna çıkmış ‘akademisyenlerle’ yaptığım tartışmalarla doludur) kesinlikle son verilmelidir. Buna bağlı olarak Türkiye dışında bir şube veya merkezi bulunmayan, bastığı kitapların büyük çoğunluğu Türkçe olan yayınevlerinin ‘Uluslararası Yayınevi’ statüsü kaldırılmalıdır.
‘ORTALIK BİRAZ DURULSUN, ZAMAN GEÇSİN’
Son söz olarak, “Öngörmediğim biçimde gündeminizi meşgul ettim, kusura bakmayın. Şimdi kendimi derin bir sessizliğin huzur iklimine bırakıyorum. Hoşça kalın” diyen Coşkun, akademik topluluğa şu notu bıraktı:
“Makalenin ikinci kısmı var. Onu yayınlatmak için 1200 TL ödeyerek bir kitap editörü ile kitap bölümü yazmak için daha önce anlaşmıştım, ama artık o arkadaş benim bölümü yayınlamaz (içimden bir ses ‘muhtemelen yayınlar’ diyor ama kulak ardı ediyorum o sesi). Şimdi ortalık biraz durulsun, zaman geçsin, o «bilimsel» kitap editörleri bana yine ‘akademik teşviğe uygun’ kitap bölümü yazma teklifi içerir e-postalar gönderirler. Enflasyon farkını da dikkate alarak kenarda köşede 2500 TL ayırdım. Gerekirse iki bölüm halinde yazarım.”
Dosyanın tamamına