Roy O. Disney ve Walt Disney tarafından inşa edilen Disney evrenini bilmeyenimiz yoktur. Pek çoğumuzun çocukluğunda izleyerek büyüdüğü ve hâlen yine pek çoğumuzun severek izlediği Disney filmlerinde hikâyeler kimi zaman eğlenceli ve keyiflidir, kimi zaman ise düşündürücüdür.
İşte pek çok düşündürücü hikâyenin ortak noktalarından biri de çoğu karakterin annesinin olmamasıdır. Disney evrenine hakimseniz ve izlerken dikkat ettiyseniz; The Little Mermaid, Beauty and the Beast, Lilo and Stitch ve Tarzan filmleri dışında karakterlerin ya anneleri yoktur ya da küçük yaşta annelerini kaybetmiştir.
Çocukluk döneminde anne figürünün bu kadar önemli olmasına rağmen neden filmlerde göremiyoruz?
Annelerin hayatımızdaki etkilerini inkâr edemeyiz. Bizi karnında taşıyan, büyütüp besleyen ve çoğu zaman yetişkinlik dönemindeyken bile bize hâlen bir çocuk gibi bakan annelerimizin yeri büyük.
Aynı şey ekranlarda izlediğimiz çizgi filmlerde ve animasyonlarda da geçerli. Karakterlerin hayatlarında önemli bir role sahip olsalar bile onları Disney evreninde pek göremiyoruz veya bir şekilde hikâyenin ilerleyen kısımlarında eksik kalıyorlar.
Sebebi ise ilginç: Hikâyelerin tamamen büyüyüp gelişmekle alakalı olmaları.
Disney evrenindeki filmlerin hepsi, çocukların büyümesi ve yetişkinlik dönemine girerken yaşadığı zorlukları ele alıyor. Her ne kadar izlerken eğlensek ve keyiflensek de karakterlerin sorumluluk almak zorunda kaldıklarını ve çeşitli zorluklarla karşılaştıklarını görüyoruz.
Disney’in Aslan Kral ve Noel Gecesi Kabusu gibi yapımlarında çalışan, aynı zamanda Malefiz animasyon filminin baş yapımcısı olan Don Hahn, bu konuya şöyle açıklık getiriyor:
Don Hahn, filmlerin 80 ila 90 dakika arasında değiştiğini ve büyümeyi konu aldıklarını söylüyor.
“Bunlar, hayatınızda sorumluluğu kabul etmeniz gereken o günle ilgili. Simba evden kaçtı ama geri dönmek zorunda kaldı. Kısacası, ebeveynlerinden kurtulduğunuzda karakterlerin büyümesi çok daha hızlı oluyor. Bambi’nin annesi öldürülüyor, bu yüzden büyümesi gerekiyor.”
Örneğin Güzel ve Çirkin’de Prenses Belle’nin ise sadece babası vardır ve anne rolünü üstlenmesi gerekir. Böylelikle hayata daha erken atılmak zorunda kalır. Ancak Don Hahn’ın bir diğer teorisi ise işin karanlık yönünü açıklıyor.
Walt Disney, ne yazık ki küçükken annesini kaybediyor ve bunu Disney evrenine yansıtıyor.
Walt Disney’in biyografisinin yayımlandığı “How to Be Like Walt: Capturing the Disney Magic Every Day of Your Life” isimli kitaba göre Walt Disney ve erkek kardeşi 1937 yılında Los Angeles’ta anne ve babası için bir ev alırlar. Evi satın aldıktan bir yıl sonra annesi onu arar ve evdeki gaz ocağının tamir edilip edilmeyeceğini sorar.
Walt Disney, ocağın tamiri için eve birkaç tamirci gönderir. Ancak iyi tamir edilmeyen ocaktan gaz sızıntısı meydana gelir ve ebeveynleri gazdan zehirlenir. Evdeki hizmetçi ikisini de bahçeye çıkardıktan sonra babası hastaneye gider. Ancak annesi oracıkta ölmüştür.
O dönem Walt Disney dahil bu konu hakkında hiç kimse konuşmadı.
Annesinin ölümünden kendisini sorumlu tutan Walt Disney, bu konu hakkında hiç konuşmadı. O dönem yıldızı parlayan Walt Disney o kadar çok başarılı olmuştu ki anne ve babasına ev alma hayali kurarken birdenbire bir ev aldı ve hayalini gerçekleştirmişti.
Annesinin trajik ölümünden sonra Disney evreninde anne figürünün pek yer edinmemesini daha iyi anlayabiliyoruz. Bu yüzden pek çok karakter, daha küçük yaştayken hayata erken atılıyor ve sorumluluk sahibi oluyorlar. Belki de Disney filmlerinin bu kadar özel olmasının asıl sebebi budur.